1979 yılının başıydı. 78’in sonu Maraş Katliamı ve sonrasında Sıkıyönetim ile gelmişti. Gerginlik had safhadaydı. Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nin yayın organı olan, tabloid boyda, haftalık Genç Arkadaş dergisini çıkartıyordum. Cebeci-Dörtyol’da Yapıcıoğlu apartmanında bir dairede ağır işçi modunda, zamanla yarışarak çalışırdık. Uzun-becerikli parmaklarıyla çok hızlı dizgi yapan Nihat Genç sayesinde dergi baskıya yetişirdi.
Sıkıyönetim, daha birinci haftasında bütün sol dergileri kapatmış, bizimkine dokunmamıştı. Adam yerine konulmamaktan çok sisteme yakın görülmekten rahatsız olmuştuk. Hiç unutmuyorum: “Sıkıyönetim Vurguncu Düzenin Koltuk Değneği Değildir” diye bir başlık kullanmıştım kapakta. İki gün sonra Sıkıyönetim bizim dergimizi de yasakladı. Dergi işi gerçekten zor ve yorucudur, kapatılınca geniş bir nefes alıp o akşam rahat bir uyku uyumuştum. Sabah erkenden Parti’den aradılar. Bir saat sonra, rahmetli Türkeş’in makam odasındaydım. Namık Kemâl Zeybek ile birlikte, ayakta ağır bir fırça yedik. En ağırıma giden kısmı: “Komünistsen komünistlerin arasına git, burada işin ne?” sözüydü. Sorduğu Dokuz Işık’ı ezberden saydığım için durum biraz hafifledi. Sonra Zeybek’e döndü ve talimatlarını verdi. “Bu arkadaşları topla. Yeni bir dergi çıkartın. Basılmadan önce her yazı onayımdan geçecek.”
Bu hikâyeyi anlatmamın asıl sebebine geliyorum. Bana döndü ve kesin bir emir verdi: “Derginin adı ‘Üçüncü Yol’ olacak”.
Sonrasında bu isimde bir dergi çıkmamasının sebebi benim. Yediğim fırça çok ağırıma gitmişti. “Ben “Üçüncü Yol”a inanmıyorum, bu yüzden bu işte yokum” demiştim, Kemâl ağabeyimize; “Başbuğun emrine karşı mı geliyorsun” sözüne aldırmadan. Dergi işinden anlayan arkadaşlarım da benim izimi takip ettiler. Sonra Lütfi Şehsuvaroğlu Nizam-ı Âlem adıyla bir dergi çıkarttı, o da fazla İslâmcı bulunduğu için, bu sefer doğrudan Rahmetli Türkeş’in talimatıyla kapatıldı.
“Üçüncü Yol” özü itibarıyla sol ile sağı veya liberal kapitalizm ile sosyalizmi uzlaştırma teşebbüsüdür ve Soğuk Savaş yılları hem sağdan hem de soldan gelen bu isimde denemelerle doludur. Kökenini ve mantığını anlamak için sağcı mı yoksa solcu mu olduğuna bir türlü karar verilemeyen Georges Sorel’in (1847-1922) “Genel Grev Miti”ne bakmanızı öneririm. Soğuk Savaş’tan çıkar çıkmaz Blair’in liderliğindeki İngiliz İşçi Partisi’ni uzun yıllar iktidarda tutan ideoloji, Antony Giddens’in geliştirdiği Üçüncü Yol programı olmuştu. İngiliz İşçi Partisi liberal kapitalizmle uzlaştı, sosyal devletten uzaklaştı ve kuvvetli ve uzun ömürlü bir iktidara kavuştu.
Siyaset doğası itibarıyla iki kutupludur. Sıkıştığı uçtaki köşeden çıkıp merkeze yaklaşmaya çalışan partiler, bu iki kutbun dışında yeni bir alan açmaya çalışırken, düşman kampı avantajlı kılan prensiplere müracaat ederler. Üçüncü yol, bu yeni sentez arayışının çok genelleşmiş adıdır. Genel kural olarak birbirine yakın duran merkez partilerde değil, uçlara yerleşen sol ve sağ partilerde görülür. Meselâ Hitler’in Nazi partisi “nasyonal sosyalist” sıfatıyla hem milliyetçi hem de sosyalist parti olma iddiasındaydı. Bugün Almanya’da faaliyette bulunan marjinal bir neo-nazi partinin adı “Üçüncü Yol (Der Dritte Weg)”dur. Türkeş’in Üçüncü Yolu da mesnetsiz değildi; MHP’nin 1970’lerde kullandığı programın adı tam olarak “Nasyonel Sosyalizm”in Türkçe karşılığı olan “Milliyetçi-Toplumculuk”tu.
Kılıçdaroğlu dönemine ait olan, hala tedavülde bulunan Üçüncü Yol’u, CHP’nin karşı kutupla uzlaşma teşebbüsü olarak okumak, ilk bakışta doğru görünüyor. Değişim arayanlar, tabelasında Üçüncü Yol yazan kürkçü dükkanına geri dönüyor. Baykal’ın 2000’lerin başlarında gündeme getirdiği ve Şeyh Edebali’nin meşhur vasiyeti ile özdeşleşen Anadolu Solu açılımı da benzer bir teşebbüstü. Daha geride, CHP’yi daha genel sekreter iken, İkinci Adam İnönü’nün liderliğinde “Ortanın Solu”na çeken Ecevit de, Sultan Galiyev ile Kemal Tahir’den esinlenen millî (ulusal) bir sol programı devreye sokmuştu. Yalnız o tarihte CHP’nin ulusal solculuğu, Adalet Partisi’ni değil hızla büyüyen Türkiye İşçi Partisi’ni frenlemek amacını taşıyordu.
CHP’de değişim sancıları yaşandığı ortada. Her sancı gibi rahatsız edici bir sancı bu. Biçilen elbise dar geliyor ve yenisi dikiliyor. Acaba öyle mi?
Bu konuya devam edeceğim.
Comentários