2017’den sonra Türkiye’de yöneten güç bürokrasi oldu. Yeni sistemin beklenmeyen sonucu olan bürokratik diktatörlüğün en saf biçimini, geçmişte Sovyet döneminden hatta bugünün Rusya’sından takip edebilirsiniz. İktidar halka karşı hiçbir sorumluluğu olmayan atanmış bürokratların eline geçince, sistem çok kısır bir daire içinde o bürokratı oraya atayan kişiyi memnun etme amacına hizmet ediyor. Bürokratların üretimle, ekonomik refahla hatta iyi yönetimle alâkaları yok. Bağımsız bir sınıf olarak kendi çıkarlarına hizmet ediyor. Tek kişi ise dev bürokrasi çarkını denetleyemediği ve yönetemediği için sonuçlar ona da yaramıyor.
İstanbul’da İmamoğlu durumu büyük bir keyifle 17 bakanın artı bir ilave ile kendisine karşı yürüttüğü seçim kampanyası olarak tarif ediyor. Dikkat edin, halkın arasında dolaşan teknokrat-bürokrat bakanlar halkla iletişim kuramıyorlar; en basit şeyi, tebessüm etmeyi bile beceremiyorlar. Geldikleri makama yıllarca “atıl kurt” modunda sadakatle ve sabırla bekleyerek gelen birinin dönüp yıllar önce içinden çıktığı halkla sıcak bir temas kurmasını bekleyemezsiniz. İşte bu yüzden 17 bakanın, iktidar adayı için yürüttüğü kampanya uzun bir kırmızı halı olarak doğrudan muhalefetin adayının ayakları altına serilmiş oluyor.
Türkiye’de sistem gerçekten değişti. Ne var ki değişim sistemin sahiplerine yaramadı. Doğrudan bu sistemin, dar bürokrat zümrenin yeteneklerinin sınırlılığı ve sensörlerinin aksaklıkları algılayamaması ve mekanizmalarının çare üretememesi yüzünden yol açtığı krizlerle, bilhassa derinleşen ekonomik krizle boğuşuyoruz. Sistem değişikliği halkla devletin tepesi arasında talepleri taşıyan ve şöyle böyle de olsa kamu politikalarına dönüştüren seçilmişlerin rolünü bütünüyle ortadan kaldırdı. Sistem çalışmıyor, krizleri çözmek bir yana bol bol kriz üretiyor. Genel toplamda ek maaşlar ve yetkilerle biti kanlanan bürokrasi dışında kimseye hizmet etmiyor.
Koruma orduları, çakarlı arabaları ve asık suratları ile vatandaşların arasında zoraki dolaşan bürokrat bakanların halktan oy isterken yaşadıkları sıkıntıyı ekrana yansıyan karelerden takip ediyorsunuz. Lüks-şatafatlı makam odalarına ve saltanatlarına geri dönecekleri seçim gününü hepsinin iple çektiklerinden emin olabilirsiniz.
Erdoğan’ın istifaya zorladığı belediye başkanlarının yol açtığı travma, bürokratik iktidarın doğum sancıları arasında boğuntuya geldi. İstanbul, Ankara, Bursa, Balıkesir gibi Türkiye’yi temsil eden illerde halkın seçtiği belediye başkanları Cumhurbaşkanı’nın tek sözü ile istifa ettiler. Gücün tek elde toplandığı, tartıda başka kimsenin ağırlığının olamayacağı mesajı kuvvetle verildi. Ancak tartıda çekirdekten yetişme politikacıların yerini tek başına Cumhurbaşkanı değil, sadakatle amirine hizmet ederek tepeye kadar tırmanan bürokratlar aldı. 2019 belediye seçimlerinde aslında muhalefet değil seçilmişler rövanşı aldı ve bürokrasiyi yenilgiye uğrattı.
Doğrudan iktidar kanadından gelen feryatlar seçim işlerinin yolunda gitmediğini gösteriyor. 17 Bakanın mevcut oyları bile eriten sevimsiz kampanya faaliyetlerinin katkısıyla bugün aynı mağlubiyet katmerlenerek tekrarlanıyor.
Akla-mantığa aykırı bir seçim denklemi yaşıyoruz. İktidar inatla halka en yakın olması gereken yerel politikayı atanmış bürokratların eliyle yürütüyor. Bürokratlar da bildikleri yöntemlerle seçimi teknik ayrıntıya boğarak muhalefete üzerinde sörf yapacakları mütevazi dalgalar oluşturuyor.
Bu seçimde sandığa giren bürokratik diktatörlüğü ağır bir yenilgi bekliyor.
Comentarios