Meşhur bir fıkradır.
Ülkenin lideri halefine üç adet zarf bırakıyor, “başın sıkışınca sırayla aç” diye. Ekonomik kriz derinleşiyor, çare bulunamayınca çiçeği burnunda lider ilk zarfı açıyor. “Düşmanları suçla!” yazıyor ilk zarfta. Tavsiyeye uyan yeni lider, zorlu sorunlar yaşadıkları komşu ülkeleri suçluyor. Hain planlar peşinde koşan, komplolarla-kumpaslarla ülkenin altına dinamitler yerleştiren düşmanlar sınırların dört tarafında her gün melanet peşinde koşarken, “hepsinin hakkından geliriz” nidalarıyla halkı galeyana getiriyor. Ortalık biraz duruluyor. Aradan zaman geçiyor, ekonomik kriz derinleşerek devam ediyor; üstelik yolsuzluk iddiaları ile siyaset çalkalanıyor. Mecburen ikinci zarfı açıyor. Yine iki kelime: “Muhalefeti suçla!” Tavsiyeye uyuyor, muhalefeti düşmanla işbirliği yapmakla, sırf iktidarı eleştirmek için ülkenin çıkarlarına savaş açmakla suçluyor. Yine ortalık biraz sakinleşiyor; ama mızrak çuvala sığmıyor: Halk perişan, yolsuzluk her yerde ve halk ağzı burnunda, ayaklandı ayaklanacak. Son zarfı açıyor, bu sefer daha uzun bir tavsiye: “Senden sonra gelecek olana hemen üç zarf hazırla.”
Bu fıkranın esprisi, siyasette her zaman aynı kalıbın bıkmadan usanmadan tekrarlanması olmalı. Günümüze uyarlayalım.
Birdenbire siyaset ufkunu boydan boya karartan din/laiklik tartışması, size göre hangi zarftan çıkıyor?
Din-Şeriat-Atatürk-Laiklik tartışmaları siyasî liderlerin politik manevralarında cephaneye dönüşmüşse, dikkat etmeniz gereken tek şey var. “Hangisi ne kadar kazandırıyor?”
Lasswell siyaseti neredeyse bir asır önce: “kim, neyi, ne zaman, nasıl alıyor?” sorusuna verilen cevap olarak tanımlamıştı?
İki cepheli siyasette “din” muhafazakârlara, Atatürk ise yaşayan manevi mirasıyla muhalefete kazandırıyor. Bu yüzden muhalefet dine, iktidar da fırsat buldukça Atatürk’ün manevi mirasına sahip çıkarak durumu kurtarmaya çalışıyor.
Şeriat bir simge, bir sembol olarak kazandırıyor mu? Muhafazakâr siyasetin kurduğu “din=şeriat” denklemine rağmen şeriatın müşterisi daha az. Halkın irfanını hafife almayın. Dindar insanlar bile Allah’ın dininin tek olduğunu, ama Şii İran’ın, Hanbeli Suud’un, IŞİD’in ve bizde Diyanet ile çok sayıda Tarikatların müntesiplerinin benimsediği ve uyguladığı şeriatların farklı farklı olduğunu biliyor. Kimse yekdiğerini dinin dışına atmıyor, kafirlikle suçlamıyor ama farklı şeriatları benimseyip uyguluyor.
Çöpleri kim toplayacak, beldenin esenliğine kim bakacak, imar yolsuzluğunu kim engelleyecek, ulaşımı kim rahatlatacak, yoksula kim destek olacak? Bu sorulara verilecek toplu cevabı 31 Mart günü sandıkta göreceğiz.
“Bu sorulara verilecek cevap ile ateşi yükselen Din-Şeriat/Atatürk-laiklik tartışmalarının ne alâkası var?” sorusuna verilecek cevap için o zarflardan birini açıp denetlemeniz yeterli.
Mesele şundan ibaret: Kim, neyi, ne zaman ve nasıl elde ediyor?
Comments