top of page
  • Yazarın fotoğrafıMümtaz'Er Türköne

Kedi-köpek kavgası: İkiyüzlü toplum

"İnsanın vicdanına dokunan basit bir sorunu, sorunun gerçek sahibi olan toplum çözmüyorsa, çözemiyorsa mesele büyür ve dev bir siyasî kutuplaşma eksenine yerleşir. Peki kim kazanır? Cevabı toplumun ikiyüzlü duruşundan çıkartabilirsiniz. Kazanan taraf, köpekleri sokaktan toplayıp yok edenler olur. Kısaca ikiyüzlülük yeni bir zafer kazanır."



Kopan büyük gürültüye, basit bir insanî sorunun esaslı bir siyasî kavgaya dönüşmesine aldırmayın. Asıl suçluyu aynada, yani toplumda aradığınız zaman çözüm de kendiliğinden ete kemiğe bürünüyor.

Kamuoyu araştırmaları yüzde 80’in üzerinde bir oranla, halkın köpeklerin uyutulmasına, yani “itlaf” edilmesine karşı olduğunu gösteriyor. Peki taşın altına elini koyacak, çözüm için cebiyle ve emeğiyle katkıda bulunacak olanların oranı ne kadar? Araştırmalar bu sorunun cevabını vermiyor; ancak siz kolaylıkla bu oranın yüzde 10’un altında olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bir çelişki yok mu? Bir yandan hayvan haklarını savunup, öbür taraftan sorumluluk üstlenmekten kaçınmak iki yüzlülük değil mi?

İnsanın vicdanına dokunan basit bir sorunu, sorunun gerçek sahibi olan toplum çözmüyorsa, çözemiyorsa mesele büyür ve dev bir siyasî kutuplaşma eksenine yerleşir. Peki kim kazanır? Cevabı toplumun ikiyüzlü duruşundan çıkartabilirsiniz. Kazanan taraf, köpekleri sokaktan toplayıp yok edenler olur. Kısaca ikiyüzlülük yeni bir zafer kazanır.

Belediyeler başta olmak üzere kamu otoritelerinin bu meseleyi Avrupa standartlarında çözmesi imkânsız. Meseleye örgütlü toplumun sahip çıkması ve kamu gücünün onlara destek olması lâzım. Bu işin başvurulacak üç temel prensibi var. Birincisi dışarıda (sadece şehirlerde değil, köylerde de) başıboş köpek kalmayacak. İkincisi, bu köpekler doğrudan sivil organizasyonların yönettiği, belediyelerin imkân ve destek verdiği barınaklarda tutulacak. Üçüncü olarak bu hayvanlar kısırlaştırılarak, sahiplendirilerek ve iyi bakılarak sorunun önce kontrol altına alınması, sonra da çözülmesi sağlanacak. Doğrudan gönüllülerin çalıştığı, merkezi yerlerdeki barınaklar köpeklerin bakımını sağlar, hayatlarını kurtarır. Bu basit çözümün eksik ayağı toplumun kendisi. Eğer toplum inisiyatif geliştirip bu işi çözemiyorsa kimseyi suçlayamazsınız.

AÇ VE HASTALIKLI KÖPEK SÜRÜLERİ… 

Köpeklere, özellikle asaletin, ciddiyetin ve sadakatin sembolü Kangal köpeklerine düşkünüm. İkiyüzlü toplumumuzun köpeklerin sokaklarında dolaşmadığı bir şehir hayatı özlemini anlayışla karşılıyorum. Köpeği tanımayanlar, kurt gibi dişlerine ve cüssesine bakıp onlardan korkarlar. Tehlike korkunun kendisidir, başınıza gelmesinden korktuğunuz şey sadece o korku yüzünden gerçekleşir. Sizin paniğe kapıldığınızı gördüğü zaman köpek de paniğe kapılır ve kendini korumaya girişir. Günlerdir aç, sefil vaziyette hep itilip kakılan köpeklerin paniği de kontrolsüz olur. Ne var ki bu korku yüzünden yaralanan, hatta ölen insanlar oluyor. İnsanların köpekler yüzünden sokağa çıkamaz hale gelmesi de ciddi bir sorun.

İstanbul sokaklarında uyuşuk uyuşuk dolaşan obez köpeklere aldanmayın. Anadolu’nun köylerinde ve civarlarında aç ve hastalıklı köpek sürüleri o kadar çok ki. Altı aydan iki yıla kadar hapis cezası caydırıcı oldu ve köylüler kendi bildikleri yöntemle köpekleri itlaf etmeyi bıraktılar. Belediyeler bu işleri hizmet satın alarak gördürüyor. Bu şirketler de topladıkları köpeklerden en ucuz ve etkili yönteme başvurarak kurtuluyor: Kırsal kesime götürüp salıveriyorlar. Köy yollarına girerseniz, uyuza yakalanmış, karnı midesine yapışmış, melül-mahzun asfaltın üzerine yatan köpek sürüleriyle karşılaşmanız kaçınılmaz.

Çocukların baskısıyla temin edilip, bakması zor gelince otobanlara bırakılan cins köpekleri bu tabloya dahil ettiğiniz zaman durum daha vahim hale geliyor. Yolda birden önünüze çıkan köpek, her zaman kaza riski demektir.

Basit bir insanî-vicdanî sorun hemen büyük bir siyasî soruna dönüşüyorsa ve suç toplumda ise bu işten köpekleri yok etmeyi savunanlar kazançlı çıkar. Bas bas bağıran iki yüzlüler ise, bu kirli işi yerine getirdiği için güç sahiplerine içten içe saygı duyarlar. Demokrasi, sadece yönetimin sınırlandırılması ve halkın denetimine verilmesi demek değil, böylesine hassas sorunların çözümünün de halkın gücünde ve vicdanında bulunması demek. Böylesine zor bir sorunu çözen toplum, iktidarı denetleme işini de hakkıyla ifa edeceğini kanıtlamış olur. Gözlerini dikmiş hüzünle bakan köpeklerin hayatını kurtaran bir toplumun her şeye gücü yeter.

Sözüm hayvan hakları savunucularına: Buyurun size katılımcı demokrasi uygulaması. Kimseden izin almanıza, iktidar sahibini ikna veya protesto etmenize gerek yok. Üstlenin bütün sorumluluğu, örgütlenin, kampanyalar başlatın ve çözün. Elinizi tutan yok. Hiç olmazsa bu katliamdan kurtarabildiğiniz kadar köpeğin hayatını kurtarın.

Comments


bottom of page